Mesaj 81

Ne eski bir yıl bitiyor…

Ne de yeni bir yıl başlıyor!.

Yalnızca, insanlar “kurabiye” imalâtına devam ediyorlar…

Yaşanan “an”lar var bilinçte…

Bir de insanların vehimleri; hayâlleri, umutları…

Oysa, oyunun sonu, başından belli senarist ve yakınlarınca!.

Öyle olmasaydı nereden bilebilirdi geleceği, bilenler!.

Gaybın, algılama sınırına göre varolduğunu anlayamayanlara söylenecek ne söz var ki!.

Yeni 1000 yılınız, gerçekleri fark edip de bu boyuttan ayrılmayı nasip etsin…

Psikiyatrinin alanına giren “Mistik hezeyanlardan” korunanlardan olalım hepimiz.

Mesaj 82

Meselâ, bu Pazartesi gecesi “Kadir Gecesi” olsa…

“Tenezzelül melâiketi ver RUH, fiyha biizni Rabbihim” âyetini acaba nasıl anlayabilir; ya da yaşayabiliriz?..

“Tenezzül”, acaba, enfüsî olarak meydana gelen, bireye özgü bir yaşam boyutu açan, bir olay mı; yoksa âfakta cereyan eden, mekânsal bir olay mı?

“Melâike”, kelimesiyle, hangi anlam ve özellik taşıyan melekî yapı anlatılmak isteniyor?

Melek, âfaktan, dışınızdan başınıza mı iniyor? Yoksa, özünüzdeki bir boyuttan bilincinize doğru mi “inzâl” olmada?

“RUH” hakikatınız olan ”Tek”lik boyutu mu acaba?

Bireylerin “RABBI”, onların her birinin “esmâ terkibi” olabilir mi?

“Esmâ terkipleri izin verirse, “Kadir süreci” içinde kişiler kendi hakikatları olan melekût boyutunu anlayabilir; ve RUH adı verilen, Vahidiyet mertebesinin izhar oluşunu, hissedip yaşayabilir; ki yaşayan yalnızca KENDİSİ’dir”… diye yorumlayabilir miyiz bu âyeti.

Mesaj 83

İnsanların, düşünemeyen türünün perdesidir “İsim”ler…

Düşünemeyen insanlar, “isim”lere takılır ve orada kalır!… İsim ile işaret olunan “Kavram”lar onlar için çok bir şey ifade etmez…

O “ismin” işaret ettiği anlam ya da kavramı, herkes, kendi kafasında, diğerinden bir başka türlü anladığı için de, hiç bir ortak sonuca varılamaz…

Oysa akıllı adamlar tartışırken, önce “kavram”da mutabakat arar; sonra o kavrama işaret eden çeşitli isimleri bire indirgerler.

Yaşamda, akıllı insanlar için daima önemli olan “kavram”dır, “işlev”dir!…

Eğer, hâlâ isimlerle, lakâp ve ünvanlarla uğraşıp; “kavram” ve “işlev”i değerlendirerek, ona göre sonuca gidemiyorsak; İki sağırın banka diyaloğu devam ediyor demektir.

Mesaj 84

Karasabana bağlı beygirin peşinde tarla süren çiftçi ile; yarış atıyla hipodromda yılın yarışında birinciliğe oynayan jokey!…

Cebinde kum saati ile dolaşanla, atomik saat kullanan!

Traktör üstünde 20 kilometre hıza çıkınca, kendini dünya yarışçısı sanan garibim ile; dünya çevresinde uzay mekiği ile tur atıp, oradan yeryüzündeki insanın yüzündeki sivilceyi fotoğraflayan adam…

“Demişki”lerin dedikodusuyla gününü tüketirken kendini âlim, ârif, veli, müceddid, mehdi, peygamber sanan mukallit ile; görür Gözü, işitir Kulağı, söyler Dili olarak tahakkuk eden, sıfat mertebesi mazharı Zât!…

Mukallit…

Muhakkik…

Levvame ya da Mülhimenin buharlaşan sularında can verme savaşında olanlarla; Mardiye Okyanusunda hayat sıfatıyla Hay, İlim sıfatıyla Âlim, Mürid isminin işaretiyle İrade sıfatı mazharı; Kudret sıfatıyla tahakkukta olan; Semi ve Basîr’in mazharı olarak en ince detayına kadar gerçeklere muttali olan zât…

Çöldeki çadırından, kırbasındaki yıllanmış kurtlu suyu, Bağdat’taki “Halife”ye armağan götürmek isteyen mukallit; ve Dicle’nin kıyısındaki sarayında yaşayan “HALİFE” Muhakkik!.

Ne zaman bilgi dedikodusunu terk edip, “Allah’a firar edin” çağrısına uyacağız?

Mesaj 85

Kur’ân-ı Kerim`de “İnna….” lardaki “Biz” lâfzının kaynağı olan “Âlâ-i illîyin”in varlığından bîhaber mukallit, ne bilir “hakikati Muhammedi” ismiyle işaret edilen ve “RUH” isimli melek diye bahsedilen Vahidiyet mertebesinin ne olduğunu!.

Enfüsünden bîhaber; tüm anlatılanları, âfâkta arayan şaşkın!

“TEK”liğin enfüsten ulaşılan bir boyut olduğunu kavrayamayıp; göklerde, uzayda “TEK” arayışına çıkan mukallit!

Tanrı kavramına, “Allah” ismini etiketleyerek, kendini muvahhid sanan; elbette ki, bütün bunlardan habersiz olarak, bu dünyadan geçenlerden olmak üzere yaratılmıştır.

Kesret kavramının kaynağı olan “Tek mutlak RUH”tan meydana gelen tüm melekût âlemi; ve o âlemde meydana gelen müheymin melâike, âlâ-i illîyyîn, ve diğer meleklerin varlığı…

Esmâ mertebesinin zuhuru olarak varlığı meydana gelmiş olan melekût!…

Varlığını melekûttan alan tüm ef’âl mertebesi varlıkları…

Elbette ki, Rasul ve Nebi’lere inzâl yollu gelen ilim, urûç yollu keşfedilenden değerlidir.

İnzâl ile uruç arasındaki fark, Rasûl ile veli arasındaki fark gibidir…

Hak, “tenezzül” eder; kul “urûc” eder!

“Melekûtundan” gâfil olan, “Allah” adıyla işaret edilenden hayli hayli gâfildir… Ömrü, ismi tanrı edinerek tamam olmaktadır!.

Mesaj 86

Vakit ayırıp, bu yazıları okumak lûtfunda bulunan tüm dostlarım…

Allah hepimizi, mutlu, huzurlu, sağlıklı ve de sevdiklerimizle bir arada, BAYRAMA erdirsin.

Allah, hepimize, kolay yoldan haddimizi bildirip, hazmını versin; tövbei NÂSUH nasip etsin; bâtınımız olan “Kendisi”ne, yönelmeyi hîbe buyursun; nefslerimizdeki kapısını açsın, âfakta arayanlardan olmaktan kurtarsın…

Bunun için de, yapmamız gerekenleri bize kolaylaştırsın …

Mesaj 87

Gördüğüm kadarıyla insanların en çok zevk aldıkları şey, kendi kendilerini aldatmaktır!..

Kendi yaptıklarına, ortaya koyduklarına bakmadan boş hayâller kurup; gerçekleşmeyince de tanrılarını suçlamak, en önde gelen değerlendirmeleridir.

Bir organının zevki için harcadıklarına bak; bir de takdir ettiğin ilim için harcadıklarına bak!…

Acaba kıyasa gelir mi?

Öyle ise yaptıklarına karşılık ne bekliyorsun ki?

İlmine göre ne kadar yaşıyorsun?

Allah, bizi, dünyada boş hayallerle yaşamaktan; ölüm ötesinde de sükûtu hayâllerden korusun!.

Vermeden alamayacağımızı idrak ettirsin!

Ötedeki tanrın için verdiklerine değil; Özündeki Allah’a ermek için yaptıklarına bir bak!…

Allah Rahmetinden umut kesmek yasaktır, mümine!.

Mesaj 88

“Kadere imanı” olmayanın, “imanlıyım” dediğindeki “iman”ı, kafasında tahayyül ettiği “tanrısına”dır; “Allah”a değil!.

“Allah” adıyla işaret edilene “iman”, “Kader sistemine iman” ile mümkündür ancak. “AKIL ve İMAN” isimli kitabımızda bu konuda detaylı bilgi vardır.

Yaptığınız yanlışları, kadere bağlıyarak savuşturmaya kalkmanız abesle iştigaldir. Zira, yaptığınızı mazur göstermeye çalışmak, size hiç bir yarar sağlamaz!. Zira, ne gerekçeyle olursa olsun, ortaya koyduğunuz fiilin sonucunu yaşayacaksınız!.

Sistemde mazerete yer yoktur; gerçeğini idrak edemediyseniz; Kaderin arkasına sığınmanın size bir yarar sağlamayacağını da fark edemezsiniz.

Herkes ne için yaratılmışsa, kendisine kolaylaştırılanı başaracak ve ancak da bunun sonuçlarını yaşayacaktır.

Kolaylaşanlarına bak; geleceğini görmeye çalış!.

Mesaj 89

“(sonucu hakkında) Hiç bir bilginiz olmayan şeyi söylüyorsunuz!.. ve de bunu basit sanıyorsunuz... Halbuki o (söylediğiniz söz) ALLAH İNDİNDE pek azametlidir..."

"ey iman edenler niçin yapmadığınız şeyleri söylüyorsunuz?"

Kur’ânı-ı Kerîm`den, “Allah”a iman etmiş insanlarla, “tanrı”ya inanan ve tanrılarının kendilerini koruyacağını sanan kişiler arasındaki farkı belirleyen iki âyettir bunlar …

Ciddiyetsiz ve tefekkür sorunu olan insanlar, düşünmeden, organlarının o anki çıkarları neyi gerektiriyorsa, o çıkarları doğrultusunda konuşur, sözler verirler!.. Ta ki amaçlarına ulaşsınlar!. Bu davranışları da, “ALLAH” adıyla işaret edileni kavrayamadıkları için oluşur!. “O”nun yarattığı sistem ve düzeni anlamadıkları için; bu aldatmacalı davranışlarının sonucunda, başlarına neler geleceğini idrak edemezler!. Bu yüzden de, zevkleri veya çıkarları uğruna insanlara gerçekleştirmeyecekleri vaadlerde bulunurlar.

Bunun, “imansız” bir şekilde ölümlerine yol açabileceğini düşünüp, fark edemezler!.

Kafalarında tahayyül edip varsaydıkları ilkel tanrılarına göre bir yaşam biçimidir bu onlarda.

Ey iman edenler tutamayacağınız sözü niçin verirsiniz?

“Allah” adıyla işaret edilene iman edenler ise, bin düşünür bir söylerler. Vaad ettiklerini son noktasına kadar gerçekleştirirler!. Yapamayacakları şeyi söylemez ve vaad etmezler. Eğer bunu yaparlarsa, bilirler ki, içinde yaşadıkları sistem ve düzende bunun misliyle karşılığını alacaklardır.

“ALLAH”a iman etmişlerden olarak ölümü tadıp yolunuza devam etmek istiyorsanız, geçmişteki bu tür yaptıklarınıza tövbe ediniz; bundan sonra, insanları, o anki çıkarlarınız veya geçici dünya menfaatleri için yapmayacağınız şeyleri söyleyerek aldatmayınız; tutamayacağınız sözleri vermeyiniz. Aksi takdirde altından kalkamayacağınız vebâli sırtlanmış olursunuz!.

Mesaj 90

Bak dostum, dünyadaki ömrün tümüyle cennet olsa bundan sonra, -ki mümkün değil-; daha ne kadar yaşayacaksın?

Ebedi huzur ve saadete yüz çevirmene değer mi, bir kısım davranışların?

Ya, Allah’tan yüz çevirmene; özündeki Allah’tan tard olmana sebep olacak davranışlarda ısrarının nedeni ne?

Özündeki ALLAH”a mı imanın yok?

Yaptıklarının, seni ebedi huzur ortamına götürmesi konusunda mı şüphen var?

Yoksa, sisteme, sadece yaptıklarının sonuçlarına ulaşabileceğine mi yeterince imanın yok?

Yoksa, sana tebliğ edilenlere mi inanmıyorsun?

Lutfen otur, al başını iki elinin arasına; eğlenmeyi biraz bir yana koyup, beynini çalıştır!…

İnandığın ne, inanmadığın ne?… Bu inançla, ilmine göre nereye gidersin?

Yaptıkların sonucunda eline geçenler, değer mi gelecekte yitireceklerine?

“Yarın” rüya olacak, “dün” uğruna, ebedi yaşamının cehennem olmasını kabullenene ne denilir ki?

Hesaptan evvel hesap ver nefsine!… Sana, hesap görücü olarak vicdanın umarım yeter!.

Duygularını sen terkedemezsen; bil ki, imanın seni terkedecek bu gidişle!.

Mesaj 91

Hava, yoktur uzayda!...

Su da, yoktur!.

Yer çekimi de!

Karanlıktır uzay!... Soğuk!... Duygusuz!.

“Can”lıdır uzay!...

“Şuur”lu...

“Dalga”lı!.

Kuşatmıştır cehennemi; hiç kalır indinde cehennem!...

Kucaklamıştır cenneti, sütüyle besler, hünerlerini seyreder!.

Uzay kapsamlıdır... Varlığıyla var etmiştir insi cinni, melaikeyi... Seyreyler onlarda kendini...

Havada, ateşte, toprakta suda!. Bunlardan meydana gelen tüm varlıklarda...

Varlığıyla “can”lı kılar hepsini!...

Havayla yaşarız biz; suyla yaşarız; toprakla, ateşle yaşarız biz!. Beşinci elementimiz, “uzay”dır bizim!.

Uzaydan geldik; uzaya gideriz, varabilirsek!.

“Esma”dır uzay!... Mazharı sıfattır uzay!.. Hayaldir uzay!.

Sükundur; barıştır; hoşgörüdür uzay!.

Kozasız yaşayamazsın uzayda!. İçinde yok olup kozasız kalamazsın uzayda!.

Gerçeğiyle yüzyüze gelemezsin uzayın... Çünkü sen, insanısın dünyanın!..

Çamurdan yaratıldın; toprakla gıdalandın, suyla beslendin, ateşle yaşıyorsun!.

Yiyorsun, yeniliyorsun, bir fasit daire içinde yaşamını sürdürüyorsun!.

Sen ey gerçekte beşinci element...

Bilir misin kendini?.. Sudan, topraktan, havadan, ateşten öte benliğini? Uzay kökenliliğini!.

Uzayın bölünmez parçalanmaz tekilliğini!.

Sanırsın ki uzay bir havasız boşluktur... Karanlıktır... Cansız, şuursuz bir varlıktır!

Oysa uzay, nefesi Rahman; saltanatı Subhan’dır!.

Onunla vardır, boyutlar; onunla kâimdir dünyalar... Onunla dâimdir bitmez tükenmez yaşamlar!.

Cennetin onunladır; kozan onunla!... Yemeğin onunladır, suyun onunla... Nefretin onadır, sevgin onunla!.

Kurtarırsan beşinci elementini dördünün kaydından; algılarsın ki, herşeyindir uzay!..

Dalgalarıyla kâim her şey... Dalgalarıyla açığa çıkmada... Dalgalarıyla seyretmede...

Dalgalarıyla “ben” olup yaşamada yine kendinde!.

Ne biliriz biz kozalılar, uzayı!.

Suyu biliriz... Kah, pınar olur kaynar, diplerden gelip açığa çıkar... Kah, Gayzer olur, derinliklerden, kızgın fışkırır yeryüzüne!.. Kah, akar yol boyuna hayat dağıtır, ırmak olup; kah toplanır göl olur, canlı yetiştirip sular insanları... Bazen toplanır büyük büyük; deniz olur, okyanus olur; ötesinde nice bilmediklerimizi barındırır, ayrı dünyalar yaşatır... Bazen artezyenle açılmış kuyu olur, kovayla çıkıp yeryüzüne insanlara derman olur!.

Bazıları gidip okyanus ötelerine, görürler yaşarlar ayrı dünyaları; farkederler derin sular ötesindeki bambaşka değer ve yaşamları... Bazıları, kör, sağır, mukallit, köyünde-mahallesinde, derin suların ardındaki dünyalardan bihaber...

Ayırır insanları başka dünyalardan, sular!..

Toprak suyla evlendi, sen doğdun!. Bilmez misin anan topraktır, suydu baban!.

Bedenin topraktır, içindeki su!. Yaşamın toprakladır, yeşerteni su!.

Ya nasıl, topraktan ateş doğdu da, seni sağlıklı kodu!. Organlarında, damarlarında ısısıyla seni korudu!. Beyninden tüm hücrelerine akıp, onları gene sahibine bildirdi!... Uzaya yayılıp beyninden, seni iç yüzünle yüzleştirdi!.

Ak ateş kara ateş birbirini dengeler!... Sonunda, bakalım hangisi diğerini elemine eder!

Hava!.. Dünyanın yaşamını koruyan nesne...

Hücrelerin onunla yaşar, beynin onunla!... Ateşin onunla yanar, suyun vardır onunla! O sevdiğindir duygulandığın; bazen de düşmanındır kaçtığın!. Tanımadığın ya da tapındığın!. Toprak ondan meydana gelmiştir, ateş ondan; su ondan meydana gelmiştir, varlığın ondan! Toprağın toprağa gidecek; suyun havaya!.

Ya sen nereye gideceksin, havan gidince havaya?

Tenezzül etti hava oldu; tenezzül etti ateş oldu; tenezzül etti toprak oldu, su oldu; tenezzül etti “sen” oldu; ya sen nereye gideceksin beşinci element?

Toprağı mı mekân tutacaksın, suyu mu; havayı mı mekan tutacaksın ateşi mi?

Yoksa uzay mı mekânın olacak, mekânsızlıktır mekânım, diyerek!.

Sen ey beşinci element...

Sen ey maddeden doğma, beşinci boyut varı!...

Bil ki, vatan sevgisi imandandır.. Gel dön vatanına!... Mekânsızlık otağına; DOST katına! “Can”la canlanmış olarak... “Ruh”la, ruhlanmış olarak...

Tanı kendini, aş bedenini; seviyorsan özün olan “Ben”ini..

Uzayı tanı, uzayı bil!.

Uzaydır, Rahim; uzaydır Halim; uzaydır Kerim, uzaydır Azim!.

Yansıdı aynaya, uzay koydu, adını; yarattı mahlukatı, “adı”yla ayrı koydu varlığını...

Gel dostum, bilincinle urûc eyle... Yaşamını miraç eyle...

Salât eyle, selâm eyle; salât ile rahmet eyle!.

Gayzer oldu Celâliyle, pınar oldu Cemâliyle; okyanustan Kemâliyle, ilmi irfan saçtı bize!.

Değerlendirmezsek bu nimeti; aldığımız bu nefesi; dünyamızın tüm ziyneti, yarın hepten vebal bize!.

Gelin canlar, “can” olalım... Hak’ta, hâk olalım!. Varlığımızı uzaya salıp; deryada bir dalga olalım!.

Sevelim, sevilelim; sevindirip, bölüşelim; yaşam O’nun içindir, her dem Onunla seyredelim!.

Kin tutma, ardından konuşma;; hakkın olmayana el uzatma; yaban gözle bakıp ta, özünün-uzayın gazabını alma!.

Beden sanma boyutunu; gökte sanma konutunu; “sen” mekânsız varlıksın, çıkar artık, poturunu!

Rasûl gelmiş uzayından; haber verir Yâr’ından; dersin, “bana dünya gerek, neyleyeyim ben o Yâr’i”!...

Bak dostum, bunca sözün kısası...

Hep, gönüller BİR olası...

Uzay bağı, HAK bahçesi!...

Erenleri, gül goncası!.

Sanma uzay gayrıdır!... Hak ayrıdır, Uzay gayrıdır!... Sen seni bilmezsen, HAK, zannında ayrıdır!.

Bil ki sözün amacı...

TEK’liği bilmeyen; RASÛL’e kulak vermeyen; Kurân`a yönelmeyen, “uzay” nedir bilesi değil!.

(SİSTEMİN SESLENİŞİ Kitabından...)

Mesaj 92

Yalnızca “ALLAH” adıyla işaret edilen vardır!

Şehâhet ederim ki kesinlikle…

Ahmed MUHAMMED MUSTAFA aleyhisselâm,

“Abdullah”, “Rasûlullah” ve “Hatemennebiyyin”dir!

O`nu seven, Allah`ı sevmiş olur!.

O`na şükreden, Allah`a şükretmiş olur!.

O`ndan yüz çeviren, Allah`tan yüz çevirmiş olur!.

O, ALLAH adıyla işaret edilenin “Hüviyeti”nin “ABD”ı ve “RASÛLÜ”dür!... Fark edene, görene ve de bu gerçeği kavrayabilene!...

Allah’ın “Ahadiyet”ine iman etmek ve Muhammed Mustafa’nın “ABDU-HÛ” ve “RASÛLU-HÛ” oluşunu kavrayıp hissetmek ve yaşamaktan daha şerefli bir idrâk olamaz...

Ben MUHAMMEDÎ’yim!

Mesaj 93

Herkes, birbirine ve her şeye bakar; fakat, kimse, bir diğeriyle aynı şeyi görmez!.

Herkes, aynı şeye bakar; fakat, aynı şeyi, mutlaka farklı görüp değerlendirir…

Herkes, her şeyi, dışarıda değil, hayâlinde görür; ve değerlendirmesini de, kendi veri tabanına göre yapar!.

Herkes, farklı şeyleri olduğu gibi, aynı şeyi dahi, ayrı zamanlarda, aynı şekilde değil, farklı şekilde algılayıp değerlendirir…

Hiç kimse, aynı şeyi, iki defa görmez ve iki defa aynı şekilde algılayamaz.

Herkes, her şeyi, kendi veri tabanına göre değerlendirdiği için de, her şey, değerini değerlendireninden alır!.

Herkes, kendi cehenneminde, ya da kendi cennetinde yaşar!.

Tanrısından kurtulanın yaşamı ise, “ALLAH” adıyla işaret edilenin “HİÇ”lik mertebesidir!…

«ALLAH» adıyla işaret edilen, “Bâkî”dir; gerçeğindeki uyarıyı değerlendirenler, fâni kavramını kabullenemeyecekleri gibi; “Allah” ahlâkıyla ahlâklanmış olanlar da, âlemlerin, “hayâl” çekirdeğinden oluşmuş bir dev ağaç olduğunun seyri içindedir.

Her an, her zerrede, yeni bir “şe`n”de olandır, “HU”; ve dahi, bundan münezzehtir; ise, bunun sonuçları ne olabilir; getirisi dahi neler olabilir?

Ya birilerinin dedikodusuyla ömür tüketenlerin yeri?

Mesaj 94

Kimileri eleştirir; kimileri eleştirilir!.

İş yapanlar eleştirilir… Eser ortaya koyamayanlar da, eser bırakanları eleştirir!.

Kimileri eser verir… Kimileri de, onları eleştirerek pâye almaya çalışır!.

Basit insanlar, birbirlerinin dedikodusuyla ömür tüketirken; gelişmiş beyinler, düşünen insanlara yararlı olduğunu umdukları fikirler buluşlar bırakmaya çalışır!.

Herkes ummadığı günde boyut değiştirecektir. Yalnız başına kalacaktır kabrinde!…

Aklı olan putlarını terk edip o güne hazırlanır. Aklı olmayan ise, günlerini dedikoduyla, başkalarını eleştirmeyle tüketen putlarla geçirip ömrünü hebâ eder.

Nîce kendini müslüman sanan insansı imansız gitti öteye!

Ne mutlu eser bırakabilene…

Yazık, hem kendisini hem de çevresindeki safları aldatanlara!

Mesaj 95

Bir anlayışı sınırlı veya kıt yoldaşın olmuşsa, ve ayrılamıyorsan…

Kaderini yaşayacaksın; çünkü onları yaşaman takdir edilmiş; demektir!.

Cehennem içinden ateşlenir!.

Cehennem dışından sarar…

Cehenneme imanla girene, cehennem:

-Ey imanlı, nurun ateşimi söndürüyor; çabuk geç git!… dermiş…

Cehennem ateşini söndürecek tek nur, Kadere ve Takdir edene imandır.

Mesaj 96

“Kader”e iman niçin çok ehemmiyet arzetmektedir ve “Takdire iman”dan amaç nedir?

Bu konu iki yönden çok önemlidir insan için!.

1. Olup biten her olay, tüm evrende hükmünü icra eden TEK tarafından düzenlenmektedir. Boş yere hayalinizde “tanrı”lar yaratıp, onlara tapınmayın!.

2. Değiştiremeyeceğiniz şeyler olduğunu idrâk edip; onlarla karşılaştığınızda, bu idrâk ile cehenneminizi söndürün!.

Bu gerçeği kavrayamayanların cehennemi, gelecekteki boyutsal yolculuklarında da kolay kolay sönmeyecektir.

Mesaj 97

İnsan, kendisine öğretilenleri ezberleyip, tekrar etmesi için yaratılmamıştır!.

İnsan, söylenen kelime ve misâller üzerinde düşünüp; o idrâkın kendisinde yapacağı açılımların gereğini yaşamak için var olmuştur.

“İman” amaç değil “araç”tır!…

“İman”dan gaye, iman ettiklerinin ne olduğunu kavrayıp, bunun sonuçlarını yaşamak suretiyle, yaşamında yeni bir düşünsel boyuta geçmektir.

“İman ettim” deyip, orada kalıyorsanız; “iman” ettiklerinizin ne olduğunu, neden ve hangi amaçla bildirildiğini anlamıyor; sonuçlarını günlük yaşamınıza indiremiyorsanız; biliniz ki “iman” etmiş değilsiniz!.

“İman” ve “İslâm”ın getirisini yaşayıp, bunun semerelerini elde edemiyorsanız, kendini bu kelimelerle etiketlemiş herhangi bir yaratıktan farkınız yoktur!.

Kendi muhasebesini ilmine göre yapamayacak ölçüde dünya zevkiyle uyuşmuş vicdanlar, ancak “ölüm” ile ayılacaklardır ki; o zamanda iş işten geçmiş olacaktır

Mesaj 98

Şubat sert geçerdi İstanbul’da… Kar diz boyu olurdu 55-57’lerde… Merdivenle kayardık yokuş aşağı; sokaktaki akranlarımızla... Kimimiz on, kimimiz onbeşindeydik!.

Düşünmezdik, soğuğu, odunu-kömürü!. Ekmek elden su göldendi… Kenarı tırtıllı beyaz 10-20 paralar sanırım daha tedavülden kalkmamıştı!. Ortası delik 1 ve 2.5 kuruşlar, yani yüz paralar söz konusuydu!

Şimdi “milyon” konuşuluyor “para” değerinde olarak…

İstanbul, “köy” oldu; köyleri şehir yapalım, derken!

Pek çok şeyler değişti zaman içinde, ama, eski kışlar galiba geri geliyor!.. Şubat, çetin geçeceğe benziyor!.

Kar yağacak bir yerlere gene görünen!. Fırtınalar var ufukta! Yok mu bir nefesi(!) kuvvetli, püf deyip uzaklaştıracak o fırtınaları!!!.

Merhamet oluna suçu-günahı olmayanlara, evi-barkı, aşı-ocağı bulunmayanlara; çilede sıkıntıda olanlara…

Allah selâmet vere, tüm dürüst, samimi, inançlı gönüllere… Çok çok kısa sürecek dünya çıkarları uğruna, sonsuz hayatını feda etmeyenlere…

Mesaj 99

“Allah Rasülüne” iman etmedikleri için ölümötesi yaşam korkusu bulunmayanlar, insanları koyun gibi güder ve sülük gibi emer!… Yöneticileri böyle olan toplumlar, geri kalmaya ve güdülmeye mahkûmdur!.

Böyle bir düzen içine düşmüş olanların, ölümden başka kurtuluş yolları yoktur! Çünkü bu kangrenin ilaçla tedavisi yoktur artık!.

Bu durumda aklı olanlar, ölüm ötesi yaşamı kazanmaya önem verip bu yolda çaba sarfederler ve dünyayı isteyenine terk ederler.

“Müslümanım” etiketi yapışık ancak yaşam biçimi ve davranışları “İslâm”ın gereklerine uymayan “iman”sızların sayısı bugün yeryüzünde her zamankinden çok olduğu içindir ki; müslümanlar, 3. Dünya ülkeleridir ve silâhlı kuvvetler cumhuriyetleri içinde yaşamaya mahkûm olmuşlardır.

Mesaj 100

İster “uzaylı” deyin, ister “cin” deyin, ister başka bir adla anın, sonuçta, normal gözle bakanların göremediği, ancak bir kısım insanların gördüklerini iddia ettikleri, bazı varlıklar vardır, farklı bir boyutta yaşamakta olan!. Bunlar, gözden beyine giden mesajlarla değil, beynin direkt olarak algıladığı bir kısım dalgalar ile o kişiye “görülür”(?) olmaktadırlar.

Bir kısım beyinlerin algıladığı bu dalgalar, aynı zamanda bizim “ruh” adıyla bildiğimiz, ölüm sonrası bedenimizi de meydana getiren dalga türüdür.

İnsan beyninin ürettiği bu dalgalardan oluşan bazı “velî” “ruh”ları yani ölüm ötesi yaşam bedenleri de, diğer boyut canlıları gibi, ölüm ötesi yaşam boyutundan, bu dünyadaki bazı kişilere benzer türden dalgalar yollayarak, görünebilir…

Nitekim, ölümünden üç gün sonra inananlarına görünen Hz. İsa aleyhisselâm ile, Hızır aleyhisselâm dahi, bu yoldan görülmüşlerdir.

Ne var ki, normal gözün göremediği bu tür dalgaları algılayarak, “gören(?)” insanlar, çoğu zaman yeterli veri altyapısı olmadığı için, “gördüğü” “cin” olmasına rağmen, oyuna gelerek “veli” gördüğünü sanır.

Mesaj 101

“Vicdan” özündeki Hak’kın seslenişidir!..

Eğer, vicdanın seni bir konuda uyarıyorsa; buna rağmen, şartlanmaların, tabiatın ya da benliğinin iteklemesiyle o davranışa devam ediyorsan, yanman mukadderdir!.

Eğer, vicdanın seni hiç uyarmıyorsa, o zaman, zaten sana söylenecek bir şey kalmamış, demektir!.

İnsanlarla ilişkinde arzularınla, korkularınla, ya da tanrı görüyor anlayışıyla hareket edip; vicdanına kulak vermiyorsan, bil ki yalnız kalacağın o yolun sonu sana iyi şeyler getirmeyecek…

Kâbus ta mı görmedin hiç?

Mesaj 102

“Yarın ne getirecek?”

Çoğumuzun kafasında bu soru vardır…

Acaba cevabı ne?

Kesinlikle bilin ki, bu sorunun cevabı “DÜN”ünüzde gizlidir!.

Belki bir dakika, belki bir nesil önceki “dün”de!.

Dedesi erik yemiş torunun dişi kamaşmış, uyarısından başlayıp, bir an önceki davranışınıza kadar gelen bir çizgiyle…

“Gen” ilmi hakkında bilgimiz arttıkça göreceğiz ki, “irsiyet”in rolü tahminlerimizin çok fevkinde önemli.

Siz, bu gerçeği bilin; ister bir nefes sonraki “yarın”, ister bir yıl sonraki “yarın” için şu “an”ınızı ilminize göre en mükemmel şekilde değerlendirmeye çalışın!…

Ki böylelikle, torunlarınıza kamaşmış bir diş değil; gür sesli bir “vicdan” bırakmış olursunuz!

Mesaj 103

“Allah” adıyla işaret edilen evrenlerin yaratıcısı indinde, “din” İslâm’dır!.

İslâm’ı akıllı insan değerlendirebilir!.

Ahmaklar ise, anlayışsız oldukları için, “İslâm”a karşı çıkarlar ve düşmanlık ederler!.

“İslâm”, evrensel (gerçek anlamıyla) bir sistemdir ki; “doğa kanunları” denilen tüm kanunlar dahi bu sistemin bir parçasıdır!.

Gökte, ötede bir tanrıya tapınma kavramının yanlış ve geçersiz olduğunu vurgulayan ve insanlığı bu yolda uyaran Allah Rasulü; ne bildirmişse doğrudur, kesindir ve içinde yaşanılan sistemin mekânizması gereğidir!

Kim, Allah Rasûlü`nün dediklerini değerlendirirse, kendisi kazançlı çıkar ebeden!

Kim, Allah Rasûlü`nün dediklerini değerlendirmezse, kendisi kaybetmiş olur ebeden!.

Zirâ, Allah Rasûlü, insanlara, bir tanrının gözüne hoş görünmeleri için değil; özlerindeki, hakikatleri olan “Allah” adıyla işaret edilene ermeleri; içinde yaşadıkları sistemi değerlendirerek ebedi huzur ve saadete ermeleri için bildirimde bulunmuştur.

İslâm’ı değerlendirmek ya da değerlendirmemek sistemdeki bir mekânizmayı değerlendirip kullanmamaktır!

Ahmaklar ise, deve iğne deliğinden geçmedikçe bunu anlayamayacaklardır!.

Not: “İslâm”, 1400 yıllık yorumlar bütünü değil; Allah Rasûlü`nün bildirdikleridir!.

Mesaj 104

Yumurtası içindeki civciv kasılıyordu; “benden büyük yok bu dünyada”!

Kozası içindeki insana göre de, ondan daha iyi bilen yok!..

Bir yanda, şeyhim, efendim, “Mehdi”m her şeyi en iyi bilir; ben, o ne derse onu yaparım; diyen mahalleli!…

Dünyası, mahallesinden ibaret!… En büyük, “efendi”si!… O, kutup; o, gavs; o, Mehdi!!!…

Evrensellik kavramı uğramamış mahalleye hiç!.

Evrenselliğin ne olduğundan habersiz mahalleliler; ağalarını, şartlarını bilmedikleri Dünya’nın, kurtarıcısı olarak görmeye devam ediyorlar!.

Diğer yanda, kendini “kurtarıcı” görüp, doğa güçlerini emirlerinde sananlar!.

Dünya, bugünkü kadar traji-komik yaşamadı!

Mesaj 105

Evrimle gelen nesil “insansı”, Adem’den gelen nesil ise “insan” adını alır, demiştik geçmiş kitaplarımızda ve bunun izahını yapmıştık gene onlarda…

Allah’ın bir topluma rahmet ve merhametinin alâmet ve işareti odur ki, onları derinden yönetenler, “insan” sınıfındandır…

Allah’ın bir topluma gazap ve Celâlinin alâmet ve işareti de odur ki, onları derinden yönetenler, “insansı” sınıfındandırlar!.

Toplumlar, hâl diliyle, hâllerine göre yöneticilerini talep ederler ve Allah da onların bu taleplerine icabet eder!.

Mesaj 106

“İnsansı”lar şartlanma yollu ezberler gelen verileri ve doğruluklarını sorgulamazlar evrensel sistem içinde… Ölüm ötesi kavramları genellikle gelişmemiştir… Vahşi tabiatlıdırlar en gelişmiş toplum içinde ve o görüntüde olsalar dahi… Bazen müslüman bazen ateist olurlar, ama iç dünyalarında insanlara hükmetme, eziyet etme, işkence etme duygusu hiç kaybolmaz. “Müslüman” görünürler ama “iman”la alâkaları yoktur; hayallerindeki kendi varettikleri tanrılarına tapınırlar. Tanrıları uğruna da insanlara yapmadıklarını bırakmazlar!.

Bir kısmı da yoğun şartlanmalı eğitim altında beyni yıkanarak yetişir… Düşünme ve sorgulamadan mahrum olarak, “İnsan” olmayı anlamazlar. Yasakçı zihniyete sahip faşist anlayışla yetişirler. Herkesi hükümleri altına alıp, herkesi kendileri gibi yaşatmak için her yola başvururlar!. Fikir tartışmasına asla giremezler, çünkü ezberlediklerini tartışabilecek zihinsel derinlikleri yoktur!. Yaşam dünyadan ve bedensellikten ibarettir onlar için.

“İnsansı”ların dünyasında en belirgin özellik, “ZORLAMACI” ve “HÜKMETMECİ” olmalarıdır…

Yaşamı boyunca cennetliklerin amelini işleyip; ölüme bir karış kala cehennemliklerin amelini ortaya koyup o hâl üzere ölenler de bu “insansı”lardır işte.

Bir mümine kâfir diyenin kendisi kâfir olur ve bu hâl üzere ölürse imansız olarak ölmüş olur.

“İslâm”ı anlamış ve “Allah” adıyla işaret edilene iman etmiş olanlar, tasavvuf dünyasında görülen kemâl ehli zatların “HOŞGÖRÜSÜ” ile yaşarlar ve asla dayatmacı olmazlar. Çünkü onlar “insan”dır.

Mesaj 107

Gül ve kaktüsü aynı materyalden dünyada yaratan “Allah” adıyla işaret edilen; “İnsan” ile “insansı”yı da gene aynı dünya üzerinde aynı materyalden değişik şekilde var etmiştir!.

Cehennemde ebedî yaşamak üzere “insansı”ları; cennet boyutunun varlıkları olarak da “insan”ları halk etmiştir!.

Görünüşte, beden boyutu itibariyle bu ikisi birbirinden farklı olmaz!.

Hattâ, zaman ve mekâna bağlı olarak, ortaya koydukları fiîller bile, karşımızdakinin, bunlardan hangisi olduğu hakkında kanaât oluşturmaz kolay kolay!…

Ancak, kişinin yapısındaki güçlü hayvansı-bedensel dürtüler, bilinç boyutuna kolay kolay yönelememe, taklit, aşırı hırs, hükmetme, eziyet etme; başkalarını, düşünmekten, sorgulamaktan yani “insan” özelliklerinden uzaklaştırma ve taklide yönlendirme gibi vasıf ve davranışlar “insansı”lığa işaret olabilir!.

İçinde bulunduğu ortam şartları gereği taklit yollu müslümanlığı benimsemiş; bu yolda, bilinçsizce aşırılığa kaçarak, insanlara hayvanca yönelmiş pek çok “insansı” mevcuttur!.

Dünya’da, “İslâm” Dinine leke sürmek isteyen, sayısız, provakatör ajan “insansı” da gene gözardı edilmemelidir.

Bunlar, “insan” olarak “İslâm”ı benimseyip kavramışlar için perdedirler, başkaları önünde.

“İnsan” olarak yaratılmamışlığın devâsı da yoktur!.

Mesaj 108

Yaşayan ölüler, vardır!…

Diyeceksiniz ki, bildim!…. Yok, öyle bildiğiniz türden bahsetmiyorum… Yani, “ölmeden evvel ölmüşlerden”, söz etmiyorum!.

Bunlar bedenen yaşayan şuurları sukûta ermiş olanlar!.. Yaşarken ölmüşler!.

Kimi otuzunda, kimi otuz beşinde, kimi kırkında, kimi altmışında yaşıyor olmasına rağmen, ölmüşler!..

Sanki zombiler!

Zombiler gibi mezarlardan değil de, yataklarından kalkıyorlar sabahları!…

Kafalarında var olan tek fikir hırs!.

Kimi para, kimi koltuk, kimi isim yapmak, kimi de seks aleti için yaşıyor yalnızca!

Bir gün bir yerlerdeyken, bir şey olmuş, ölüvermiş vicdanları; düşünme organları, “insan” yanları!

Bu hırs uğruna ezip, çiğneyip, vurup geçtiklerinin sızlattığı bir vicdanları da kalmamış!.

Ne “Allah”tan ayrı düşme korkuları kalmış, ne de “Rasulullah sevgisi” ve ebeden O’nunla beraber olma arzuları!.

Tek amaçları daha fazla para, daha iyi yaşamak ve seks yapmak!…

Artık yalnızca kendilerini, bedenselliklerini düşünür hâle gelmişler bu yaşayan ölüler!.

Artık kâr etmez onlara ne nasihat, ne bir dost!.

Onlar yaşayan ölüler!…

Yaşayanlarınsa, imtihan soruları olurlar yalnızca!.

Mesaj 109

Zor değil bu işler dostum…

Hatta kolay!…

Sadece, her şeyi dilediği gibi yaratan ve her an onlar üzerinde dilediği gibi tasarruf etmekte olan TEK bir SİSTEM bilincine iman et!…

Sonra, seyretmeye başla, o Sistem bilincini…

Evrensel SİSTEM, bilincini…

Seyredebildiğin kadarıyla seyreyle kalp gözünle, tüm boyut ve katmanlarıyla, SİSTEMİ ve o SİSTEMDEKİ BİLİNCİN eserlerini…

Yerli yerinde bulursun o zaman her şeyi…

Cehennem seni yakmaz olur!… Cennet seyrin olur!..

Sakın ola ki, bu evrensel SİSTEMİ, “ALLAH” adıyla etiketleyip sınırlama…

Tüm algıladığımız ve algılayamadığımız evrenler ve Sistemler, “ALLAH” adıyla işaret edilen indindeki, sayısız “nokta”lardan yalnızca bir noktadır!..

“ALLAH” adıyla işaret edilen, yaradılmış esmâ bileşimlerinin kavrayışının ötesindedir!.

Mesaj 110

Yaşadığımız Dünya üzerindeki hayat, ölüm ötesine göre saniyelerle ifade ediliyor. Tıpkı, yaşadığımız ve algıladığımız sürece göre, RÜYA süresi kadar!...

Peki, hiç durup, gerçekçi biçimde düşündünüz mü, bu yaptığınız kavgaların sonucunda, kırıp incittiğiniz insanlarla elinize ne geçti?

Olmayan tanrıyı mı sevindirdiniz?

Yoksa benliğinize bir pâye mi kazandınız?

Bunların hiç bir değer ifade etmediği boyuta geçtiğiniz zaman, bunlara acıyıp yanmayacağınızı mı sanıyorsunuz?

O ortam şartlarını ve gerçeklerini sorgulamayıp, ona göre hazırlanmayışınıza pişman olmayacak mısınız?

Dünyada bağlanıp kopamadığınız her şeyden kopmanın, azabını tatmayacak mısınız?

“Ölmeden önce ölerek” cennet yaşamına geçmek için ne bekliyorsunuz?

Mesaj 111

Dini imanı paradır bazılarının!…

Dini imanı sekstir bazılarının!…

Dini imanı şan şöhret, isimdir bazılarının!

Tüm inançları, laftadır, göstermeliktir!

Tanrıya tapınırlar; peygambere inandıklarını söylerler; Kurânı yataklarının tepesine asarlar; ölülere okurlar!.

Yaşayan ölülerdir artık onlar; zombi olmuşlardır; farkında değillerdir!…

Tıpkı, ölümü tadanların, ilk aşamada öldüklerini farkedememeleri gibi; onlar da yaşayan ölü olduklarının farkında değillerdir!…

Kiminin şeyhi vardır, kiminin hocası efendisi!…

Sanırlar ki, onlara verdikleri rüşvetlerle ölüm ötesinde kendilerini kurtaracaklar!.

Zavallılar, parayla seksle, isim yapmakla öylesine hücrelerine kadar konsantre olmuşlardır ki, “Allah” adıyla işaret edilenin ne olduğunu düşünmeye dakika ayıramazlar!. Hiç farkında değillerdir "Allah Rasullüğünün"”ne olduğunun!.

Göya müslüman ülkede, müslümanlar arasındaki, müslüman etiketli, yaşayan ölülere acıyın ve saygı duyun!…

Kurtlara böceklere yem olmak üzere mezara yalnız başlarına atılacakları güne kadar!

Ne mutlu, iman sahibi olarak, imanı doğrultusunda, her türlü cefa ve sıkıntıya katlanabilenlere…

Ne yazık, para seks isim uğruna âhıretini satanlara!.

Mesaj 112

Dünyada yaşarken, bu güne kadar bildiğiniz kişiliğinizden arınıp, “evrensel kişilik” edinemediyseniz; hâlâ da, bu yolda bilgi ve enerjinizi kullanamıyorsanız, bu hâl üzere ölümü tadacaksınız, demektir.

“Evrensel kişilik” nedir bunu kavrayabildiniz mi?

“Allah” adıyla işaret edilenin ne olduğunu kavramamış olanların, “evrensel kişiliğini” fark etmesi de mümkün değildir.

“Evrensel kişiliğini” fark edemeyenler, geçmişte “bühl” olarak tanımlanmışlardır…

Onların tüm beyinsel faaliyetleri, dünyada bırakıp gidecekleri şeyler üzerine hasrolmuştur…

Onlar için önemli değildir “evrensellik”!… “Evrensellik” kavramının yanına bile yaklaşamazlar.

Daha iyi nasıl yerler, daha çok nasıl ve kiminle seks yaparlar, daha çok nasıl kazanırlar, isimlerini daha çok nasıl duyururlar! Tüm yaşamlarını buna ayırmışlardır…. Belki bazen de vicdanlarının sesini bastırmak için bir umre ya da hac yapar, sadaka, zekat dağıtırlar.

Tüm varlıkları bir çukurluk bedenleridir oysa; farkında bile değillerdir bunun!.

“Evrensellik nedir”; “evrensel kişilik nasıl oluşur”, bunlara ancak o istidat ve kâbiliyetle yaratılmış olanlar önem verirler; ve ona göre yönlenirler…

Gerisi içinse, “biri daha gitti sürüden!” derler…. Hepsi o kadar.

Mesaj 113

BiR`LİĞİN GÜCÜ

Birlikte hareket etmek adına, “KAZ”lardan alınacak dersler.

Göç eden kazları havada süzülürken hiç izlediniz mi?

"V" şeklinde bir formasyonla uçtuklarını farketmişsinizdir.

Bilim adamları araştırmış, "Bu kazlar neden V şeklinde grup yaratarak uçarlar" diye.

Sonuçta kazların hiç de "kaz kafalı" olmadıkları ortaya çıkmış. Hatta bizlerin ders alacağı noktalar var...

Uçan her kuş, kanat çırptığında arkasındaki kuşa onu kaldıran bir hava akımı yaratıyor. V şeklindeki formasyonla uçan kaz grubu, birbirlerinin kanat çırpınışlarındaki hava akımını kullanarak uçuş menzillerini yüzde 71 oranında uzatıyorlar. Yani tek başına gidebilecekleri maksimum yolu, grup hâlinde neredeyse ikiye katlıyorlar.

Bize çıkan ders: Belli bir hedefi olan ve bu hedefe ulaşmak için biraraya gelen insanlar, oraya daha kolay ve çabuk erişirler. Çünkü birbirlerinin çekimini kullanırlar.

Bir kaz V grubundan çıktığı anda uçmakta güçlük çekiyor, çünkü kaldıraçla hava akımının dışında kalmış oluyor. Bunun sonucu olarak hemen formasyona geri dönüyor ve "V"nin gücünü kullanıyor.

Bize çıkan ders: Kafamız kaz kadar çalışıyorsa bizimle aynı yöne gidenlerle bilgi alışverişini sürekli kılarız.

Başta giden V lideri önünden gelen hava akımı olmadığından yorulduğunda en arkaya geçiyor; hemen arkasındaki lider konumuna geçiyor. Bu değişikliği sürekli yapıyorlar.

Bize çıkan ders: Liderliği paylaşmak ve zor işi rotasyonlu yapmak hedefe ulaşmada ivme kazandırıyor.

Gerideki kuşlar öndekileri daha hızlı gitmek üzere uyarıyor.

Bize çıkan ders: Takım ruhu.

Formasyondaki bir kuş hastalanırsa veya bir avcı tarafından vurulur da uçamayacak hale gelirse... Düşen kuşa yardım etmek üzere formasyondan iki kaz ayrılıyor ve korumak üzere yanına gidiyor. Tekrar uçabilene kadar veya ölümüne kadar onunla beraber kalıyorlar. Sonra gidip bir V formasyonuna katılıp kendi gruplarına ulaşıncaya kadar beraber uçuyorlar.

Bize çıkan ders: işler zorlaştığında kenetlenmenin faydası var. Kazlar bile birbirlerine destek oluyorlar zor duruma düşen için!

Mesaj 114

2000 devrimini hayâllerinde, öteden bir balon olarak düşünenler, hâlâ o balonun gökten inmesini bekliyorlar… Ya da bir UFO’nun gelmesini… Devrimlerin tüm şiddetiyle başladığının farkında değil kimse, çünkü başka türlü hayâl ediliyor ve bekleniyordu!...

Önce gecenin zulmeti sonra günün aydınlığı gelir.

Şu değişime bir bakın ve görmeye çalışın...

Akı kara, karayı ak; doğruyu yanlış, yanlışı doğru; realiteyi sapma, sapıklığı realite; soyanı, sömüreni yüce, doğruları yazanı, hakkını arayanı ÖCÜ, tukaka gösteren DECCÂLİYET adamlarıyla her yanı sarmış, her şeye hâkim duruma gelmiş; hâlâ topraktan fırlayacak ya da uzaydan gelecek bir DECCAL bekliyorlar!..

Gelecek olanı bundan daha ne beterini getirecek ki!.

Pes!…

Yuh OLSUN!…

Bu ne basiretsizlik!.

Bu, ne kadar hayâl dünyasında yaşamak!…

İnsanlık tarihinde değerlerin bu kadar ters-yüz edildiği bir devir yaşanmamıştır!.

Ruhlarını, varlıklarını, benliklerini “deccaliyete” böylesine satan ya da kiralayan bir topluluk görülmemiştir!.

Deccal devrinde olacakları söylenenlerin neredeyse hepsi gerçekleşmiş… İnsanlar, cennet diye cehenneme davet ediliyor; cehennem cennet gösteriliyor; cennetse cehennem!…. Ve hâlâ daha, DECCAL bekleniyor!.

Dünya Mehdî’lerden geçilmiyor, belki de bunlardan biri gerçeği; biz hâlâ eli kılıçlı beyaz atlı mehdi gelip yeldeğirmenleriyle savaşacak beklentisi içindeyiz!

Acaba gerçek Mehdi ya da nezir veya her ne isimle anılırsa anılsın o işlevde biri, böyle bir dünyada elinde kılıçla ortaya çıkıp yeldeğirmenleriyle savaşacak kadar salak bir savaşçı olabilir mi!.

Beyni iflas etmiş, düşünmesini unutmuş, emir-komuta ile denilenleri yayan yaşayan ölüler olan zombiler arasında kalmış beyin sahiplerine, iman ehline, Allah güç kuvvet, direnç, sabır ve yürek ihsan buyursun… Gerçekleri idrâk ettirsin.

Not: Hadiste 30 a yakın sahte Deccalden bahsediliyor gerçeği öncesi çıkacak dünyanın çeşitli ülkelerinde. Bu “deccaliyet”te olabilir kanâatimce.

Mesaj 115

“Büyüklerim Seni anlamıyorlar diye üzülme Üstadım...

Biz büyüyünce belki de Seni anlarız”!..

“AYÇA”dan...

Mesaj 116

“İnsan”ı zirveye götüren kuvveye eskiler “Himmet” demişler…

“İnsan”ı tüketen kuvveye ise “HIRS”!

Bunları, kısaca, “daha” ile tanımlayabiliriz…

“İnsan” için bedene dönük hedefler, olursa olur, olmazsa aldırma; türündendir.

“İnsansı” için bedene dönük hedefler, tek amaçtır!… Hatta bedenin arzuları için, parasını, adını, yuvasını ve değerli bildiği ne varsa hepsini feda edebilir. Dinini, inancını bile terkedebilir. Çünkü onlar zaten lâfta mevcuttu! Çevresindekiler hiç önemli değildir; “insansı” sırf bedeni, zevk organları için yaşar!… Lâyığını da bulur!.

“İnsan” ise bilinç için yaşar… “Allah” adıyla işaret edilene ermek en büyük ideâlidir!. Dünyevi ve maddî kayıplar onu hiç üzmez… Para, seks, nam-isim onda fazla bir değer taşımaz.

Yaşadığı her an kimlere ne kazandırabilirim ebedî yaşamı itibariyle; diye düşünür ve her anını bu yolda değerlendirir.

Bunlara “himmeti âli kişiler” derler… Onlarda “Daha…” ebedî yaşama dönük olarak geçerlidir.

“İnsansı”da ise “daha…” ya paraya dönüktür ya sekse, ya da isim yapmaya… “Hırslı adam” ya da “hırslı kadın” derler…

Cehennem ateşinin bir adı da “HIRS”tır; ki, bazıları yanmaktan âdeta zevk duyar; yanmak için, adını, parasını, yuvasını feda eder bir değersiz uğruna!.

Bu uyarıları dikkate almayanlar, elbette ki yaptıklarının sonuçlarına katlanacaklardır ebeden.

“Her kişi, ne için yaratılmışsa, ona o iş kolaylaştırılır!.”

Mesaj 117

Kurban kesmek imkânı olan, kurban keser ve etini mümkünse tamamıyla, et alma imkânı olmayan fâkirlere dağıtır…

Bu bir yoldur…

Ancak, yenilip ertesi günü dışarı atılacak et yerine, o parayla insanlara âhıretlerini, ebedî yaşamlarını kazandıracak bilgileri ihtiva eden kitaplar veya kasetler de dağıtılabilir!.

Bu da bir yoldur!.

İslâmiyete düşmanlığın bu kadar açık ve güçlü olarak sergilendiği; insanların, “DİN”den uzak kalmaları için bu kadar mücadele edildiği bir ortamda, insanlara ilim verilmesi, imkânı olanlar için farzdır!.

Eğer müslümanlar yıllarca, bina-yurt-cami gibi toprağa ölü yatırım yapacaklarına; insanlara gerçek İslâm Dini’ni öğretecek yayınları dağıtsalar; insanları ilimle mücehhez kılsalardı, sanırım bugün çok daha farklı şartlar altında olurduk.

Ne yazık ki, insanları ilimlendirmek için kullanılması gereken para, uzun yıllardır, cennette köşk ya da huri satın almak isteyen bilinçsiz müslümanlar tarafından, taşa-toprağa yatırılarak bugünkü ortama gelinmiştir.

Lâfta yüzde 99’u Müslüman olan ülkede, İslâm Dini tanınmıyor; insanlar Kurân hükümlerinden öcü gibi kaçıyorlarsa, bunun vebâli, biraz da ellerindeki imkânı bu yolda kullanmayıp, onlara bu ilmi ulaştırmayanlardadır.

İlim kadın-erkek her müslümana en öncelikli farzdır… Maddi imkânı müsait olan tüm müslümanlara, imkânlarını, insanlara ilmin ulaşması için değerlendirmeleri de farzdır.

Elbette bu, bizim anlayışımızı paylaşanlara göre.

Mesaj 118

Küçücük dünyaların büyük insanları!

Mahalledeki, köydeki, “şeher”deki, “avropa” ya da “Amarika”daki, 100 ya da 1000 metrekarelik evinde; minik dükkanında ya da koca fabrikasında yaşayan böyük(!) insan!…

Oturduğu yerden hüküm veriyor falanca ya da filanca hakkında; işçi ya da fabrikatör hakkında; bir siyasi ya da bir komutan veya bir devlet başkanı hakkında!…

Hatta, dünyalar, yıldızlar, uzay, evren hakkında!…

Daha daha, yargılıyor tanrısını yanlışlarını bularak; gizliden ya da açıkta!.

Kimine mertebe veriyor; kimini çıkarttığı tepeden tepip çukurlara yolluyor…

Böylece kendini tatmin ediyor!

Takdir sonucu eline geçen parayla son model giysiyi, güzelleşme nesnelerini, eşyayı, arabayı alıyor; ama ne yazık ki, aynı parayla, beyin edinemiyor!

Ve o beyinsiz gövde, her sıkıştığında, gerçekte hiç bir zaman varolmamış tanrısına sığınıyor! Sorunları gökteki tanrısına havale ediyor!.. Rahatlamaya çalışıyor!

Ama bir de geceler var!

Geceleri, bir yatak-yastıklık, geçici mezarına girip hayâl, kuruntu, korku ve umutlarıyla baş başa kalıyor. Bundan da hiç ibret almıyor!.

Sonra bir gün, dünyasına bir iğne saplanıyor, patlayıveriyor balonu!.

İyiler kötüler, hepsi bitiveriyor!… Kalıyor yaptıklarının sonuçlarıyla baş başa!…

Dünya bitti; perde indi!… Küçük dünyaların büyük insanlarından biri daha, canlı canlı, aklı başında toprak altına gitti!.

Mesaj 119

Kebapçılardan çıkmayanların; barbeküde bonfile, pirzola çevirenlerin; stres atmak için çıktığı balıktan dönenenlerin oturup kurbanlara acıdıklarını söylemelerini “timsahın gözyaşları” olarak nitelesek sanırım hiç yanlış olmaz!..

“Hac Bayramı”, zaman içinde “Kurban bayramı``na dönünce, halkın dilinde “kavurma bayramı” niye olmasın ki?

Oysa gözden kaçırılmaması son derece önemli olan bir gerçek var?

“DİN”deki kurallar uzaydaki bir tanrının, bizim yaptıklarımızla eğlenip zevklensin diye, keyfi kararlarından mı oluşmuştur;?

Yoksa…

Her birinde yüz milyarlarla yıldızın yer aldığı Milyarlarca galaksinin yüzdüğü evreni Yaratan ve “ALLAH” adıyla işaret edilenin, oluşturduğu SİSTEM ve DÜZEN bilinsin; onun şartlarına göre yaşanarak, geleceğimiz cehennem olmasın; diye mi Allah Rasülü tarafından bize bildirilmiştir “DİN”?

Bu ikisi arasındaki farkı anlayacak çalışır beyin kapasitesi olmayanların; “DİN”deki konuları değerlendirip, günün şartlarına göre gerekli çözümleri bulup açıklamaları mümkün değildir!.

Gök tanrısına tapınmaktan arınmamış sarıklı-cüppeli veya aydınsı görünümlü “din adamları(?)nın” sunacakları çözümler, mukallitlere sorunlar yumağından başka bir şey getirmeyecektir!.

1986’da ilk defa yazdığımız “DİN” bir SİSTEM ve DÜZENİ açıklamaktadır” gerçeği kabullenilip; bu sistem ve düzen değerlendirilmedikçe; ne göktanrı kavramından arınılır; ne şirkten kurtulunur; ne “Hakikat” görülür; ne “İSLÂM DİNİ”nin yüceliği ve uyulası zorunluluğu farkedilir; ne de güncel sorunlara cevap bulunabilir!.

Tek kurtuluş yolu, “DİNİ ANLAMADA REFORM” yapıp; “İSLÂM DİNİ”ni ve “Allah Rasûlü”nü gerçeğiyle anlayarak, gereklerini günlük hayatımızda yaşamaktır!.

Mesaj 120

“Hac”cetmek suretiyle “anasından yeni doğmuşçasına tüm günahlarından arınan” mümin kardeşlerimizin bayramını paylaştığımız bu günde; hepimizin böyle bir bayram yaşamasını diler...

“ALLAH”tan, “ego”muzu kurban etmeyi bize kolaylaştırmasını; gelecekte yanmamıza sebep olacak her şeyden uzak kalmayı; ve hepimizin sonsuz mutluluğa ulaşmasına vesile olacak şeyleri bize nasip etmesini niyâz ederim.

Table of Contents